17 Eylül 2014 Çarşamba

Bursa Gölyazı Köyü


Bursa gezimizin üçüncü gününde, Gölyazı'ya gitmek üzere, otobüsle küçük sanayi garajına doğru yola çıktık. Garaja vardığımızda saat 10:30 du, saat 11:00 de sarı renkli bir otobüsle Gölyazı köyüne hareket ettik, daha sonraki otobüs 14:00 deydi, anlaşılacağı gibi köye otobüs seferleri çok sık değil. Garajdaki büfeden alacağınız 3,75 TL lık bir biletle otobüse biniyorsunuz, yolculuk 40 dakika sürüyor.



Uluabat Gölü kıyısındaki köyün geçim kaynağı balıkçılık ve zeytincilik. Tarihi Roma dönemine kadar dayanıyor.


Köyde her sene okullar kapandıktan sonra, Haziran sonunda, leylek şenlikleri düzenleniyor. Pek çok leylek yuvası görsem de, doğal olarak leylek göremedim.
Garajda sohbet ettiğim teyze, balık yiyeceksek tanıdığı olduğunu söylemişti. Otobüsten inince bizi oraya Balık Evi'ne götürdü, tanıştık, tekrar görüşmek üzere sağa çay bahçesine doğru ilerledik. Çay bahçesini geçince gözlemecileri bulduk, göl kenarındaki piknik masalarından birine oturduk, ısmarladığımız patlıcanlı gözlemeleri beklemeye başladık.



Gözleme hamurları açılırken fotoğraf için izin istedim, geri çevirmediler. Fotoğraf konusunda hassas olduklarını duymuştum, sohbet ettikçe asıl sorunun izinsiz, saygı göstermeden çekilmesi olduğunu öğrendim. İlk kez yediğim patlıcanlı gözleme lezzetliydi, oldukça büyük olduğundan bir parçasını bitiremedim ve bu lezzetli gözlemelerin tanesine 5 TL ödedik.



Hava, manzara güzeldi, karabataklar, ördekler, martılar, öğlen sıcağında gölgelerde uyuklayan kediler, ağaçların dallarının hafif esen rüzgarla sallanışı, yaprakların arasından güneşin arada bir göz kırpışı, sakinlik... her şey çok güzeldi.



Az önce önünden geçtiğimiz meydandaki çay bahçesinde çay içmek istedik ama temizlikte sınıfta kalınca köprüyü geçerek, 750 yaşında olduğu tahmin edilen Anıt Çınar'ın (Ağlayan Çınar diyorlar) oradaki çay bahçesine gittik.



Ağacın kolları öylesine kalındı ki kırılmaması için destekler koyulmuş. Çınar bu kadar yıl sonra bile canlı, dallarıyla çay bahçesinin üzerini kaplıyor, onun yanında ya da altında oturmak mutluluk verici bir deneyimdi.



Fotoğraf çekmek için kısıtlı bir zamanım vardı, hızlı bir yürüyüşle sınırlı sayıda kare alabildim. Doğrusu sahil, gölün kıyısı beni hayal kırıklığına uğrattı. Göldeki kirlenme çok belirgin, yer yer bataklıklar oluşmuş. Kıyıda, pet şişeler, atılmış lastikler, plastik leğenler kadraja girmesin diye çok uğraştım. Sahile adım attığımda onlarca küçük kurbağa zıplayarak göle doğru kaçıyordu, fotoğrafları bu şartlar altında çektim.



Bir sokağın başında iki teyze pekmez yapmak için, siyah incirlerin kabuklarını soyuyordu, köyde kış hazırlıkları başlamıştı. Bir sokağa girdiğimde, adının Fatma olduğunu öğrendiğim başka bir teyze kış için salça hazırlıyordu. Kısa sohbetimizin ardından "çay demleyeyim" dedi, Anadolu insanı :)



Göl atıklarla kirlenmez, köy halkı temizliğe özen gösterirse, Gölyazı uzun yıllar balıkçılıktan ve turizmden ekmek yiyebilir ama bunun tersi olursa korkarım bir süre sonra cazibesini yitirebilir...

Bursa merkeze çok geç saatte dönmek istemediğimizden akşam yemeğini biraz erken yedik. Daha önce uğradığımız Balık Evi'ne gidip, Turna Balığı ve salata siparişimizi verdik. (fotoğraftakiler yeni tutulmuş ve pişmiş turna balığı). Normal bir bekleme süresinden sonra balıklarımız, salata, iki meze ve daha sonra da ikram olarak biraz havyar geldi. Balıklar çok doyurucu ve lezzetliydi, ekmek tam bir köy ekmeğiydi, nefisti. Dört porsiyon balık ve salataya 65 TL ödedik, bu oldukça uygundu.


Bursa merkeze dönerken garajdan kalkan treni kullandık. İstanbul'da metrobüs neyse Bursa'da tren aynı, kalabalık. Neyseki ineceğimiz Osmangazi durağına çabuk vardık, kısa bir yürüyüşle kent meydanındaydık. Dolmuşla, Heykel semtine döndük, bir yorgunluk kahvesinden sonra otelimizde dinlenmeye çekildik.



Ertesi sabah kahvaltıdan sonra, İstanbul'a dönüş saatimize zaman olduğundan, kısa bir alışveriş turu yaptık...



Bursa'nın ünlü kestane şekerini pek çok dükkanda farklı fiyatlarla bulabilirsiniz, yani herkesin kesesine göre kestane şekeri bulunuyor, Koska'da ise yarım kilosu 23 TL dan satılıyor.



Bursa'nın diğer ünlü tatlısı Hurma Tatlısı'nın tadına bakma fırsatımız olmadı ama, kuşbaşılı pidesi Cantık öğle yemeği tercihimiz oldu. Çok ufak doğranmış kekikli etleriyle lezzetli bir pideydi (tanesi 3,5 TL dan satılıyor).



Bazılarınız üç günlük Bursa gezimde yemeklere çok ağırlık verdiğimi düşünebilir ama Bursa yemek kültürüyle de ünlü bir şehrimiz. Mümkün olduğunca fiyatlarını da yazarak, ziyaret edeceklere yardımcı olmaya çalıştım, umarım faydalı olmuşumdur.
Başka gezi yazılarımda buluşmak üzere...

Hiç yorum yok: