20 Nisan 2015 Pazartesi

Tayland Gezisi - 1



Güneşli bir Nisan günü Atatürk Havalimanı'na vardığımda saat 17:00'yi gösteriyordu. Check in, bagaj ve pasaport işlemlerini yaptıktan sonra uçağımı beklemeye başladım. Saat 19:35'i gösterdiğinde Katar havayollarına ait uçağımız havalandı, başkent Doha'da transfer yapıp, 01:40'ta Bangkok'a doğru yola çıktık. Yolculuk dolayısıyla heyecanlıydım, havayolu şirketi de sürekli lezzetli ikramlarıyla uyutmadı sağ olsun :) Sevgili Aydın, biliyorum bu satırları okuyorsun, sana ve tüm çalışma arkadaşlarına tekrar teşekkür ediyorum, kolay gelsin :)
Doha-Bangkok arası uçtuğumuz Boing 777 geniş gövdeli, çift koridorlu (koltuklar 3-3-3 sıralanıyordu), ferah bir uçaktı. Önce 4 sonra 6 saatlik bir uçuşla Bangkok Suvarnabhumi hava alanına vardık.



Saatlerimizi 4 saat ileri aldık, rehberimiz Emre Altay ve yerel rehberimiz Kung ile, bizi Pattaya'ya götürecek olan otobüsümüze bindik.
Tayland 70 milyon kadar nüfusa sahip, halkın yüzde 95'i budist, 77 il ve 5 bölgeye ayrılmış. Ülkede yüzlerce tapınak var, çok sık cami gördük ama kilise çok az.
Bütün gezi boyunca karşılaştığım insanların çoğu güleryüzlüydü, fotoğraf çekme isteğime olumlu cevap verdiler. Bir monk bile izin verdi, o fotoğrafı da ileride paylaşacağım.
"Sawade kaa" diyerek iki elinizi birleştirip gülümserseniz, olumlu bir etki yaratıyorsunuz. "Kap kun kaa" diyerek teşekkür edebilirsiniz, ben bu kelimeleri sürekli kullandım.



Binaların önünde kuş evlerine benzeyen ruh evlerini, dua köşelerini görüyorsunuz. Bunların bazıları mütevazi iken bazıları oldukça büyük ve gösterişli; otellerin, iş yerlerinin, evlerin her yerin önlerinde bulunuyor.
Tayland'da trafik soldan akıyor, Pattaya'da en çok kullanılan ulaşım aracı, koyu mavi renkte olan pikaplar, kasa açılarak oturma yerleri yerleştirilmiş, ineceğiniz yere gelince düğmeye basıyorsunuz.


Fotoğrafta sahile inmek için, otelimizin önünden bu araçlardan birine biniyoruz... Pattaya'da gündüz yapılacak pek bir şey yok, bizim her gün bir tur programımız olduğundan sıkılmadık. Gece hayatı renkli, sokaklarda çok yaşlı turist erkeklerin yanında genç Tai kızları görüyorsunuz, bu orada normal bir durum. LGBT bireylere karşı hoşgörü var, toplumdan soyutlanmamışlar, pek çok iş yerinde çalışıyorlar. Ama gece hayatında çalışanlara (orada Ladyboy deniyor) ve AIDS hastalığına karşı dikkatli olunması gerekiyor.


Yukarıdaki fotoğrafta otel görevlisi neşeli Chalee... İnsanlar güleryüzlü, yardımsever, sakin; Bangkok'un İstanbul'a benzeyen trafiğinde kimse sinirlenmiyor, kornaya basmıyor. Market aradığım bir gün, gülümseyerek bir kadın yanıma yaklaştı, bana yardım teklif etti ve marketi tarif etti. Başka bir akşam saat 11 sıralarında, biraz karanlık sessiz bir sokaktan ana caddeye çıkıyordum; yanımdan başları önünde, rahatsız etmeden birkaç erkek geçti. Ama, şu anda yaşlı ve hasta olan kralları konusunda hassaslar, ona yapılan saygısızlığa anlayış göstermiyorlar, bu konu rehberimizin yaptığı uyarılardan biriydi.


Dua köşelerinde, tapınaklarda Buddha'nın önünde eğilmelerinin tapınma değil, saygı gösterisi olduğunu da öğrendik. Erkek çocuklar 18 yaşına geldiğinde, üç ay tapınakta yaşıyor böylece ailelerini onurlandırıyorlar. Kraliyet ailesinden biri sky trenin altındaki yoldan geçiyorsa, saygı gereği treni durduruyorlar... Budist takvimini kullanıyorlar. Biz Pattaya'dayken yeni yıl bayramı olan, Songkran Su Festivali kutlanıyordu. Pek çok kişinin telefonu, su geçirmez torbalar içinde boyunlarında asılıydı, ben de fotoğraf makinemi rehberimizin çantasına koyarak güvenceye aldım. İyi ki almışım, daha önce sözünü ettiğim araçla otele dönerken, su savaşının içinde kaldık. Suyun nereden geleceğini hesaplamanız ve kaçınmanız mümkün değil, timsah gösterisinden çıktığımızda yolda yürüyen filler bile, yol kenarındaki fıçılardan hortumuyla su çekip herkesi ıslatıyordu. Otele geldiğimizde saçlarımdan su damlıyordu :) Fotoğraf makinem ıslanmadığı için benim için çok eğlenceli bir gündü :)
Oteldeki odamda ıslak giysilerimi kurularıyla değiştirip markete su almaya çıktım. Marketin karşısında bir motorsiklet kiralama dükkanı vardı. Büyükanne, anne ve ufak bir erkek çocuğunu orada hep görüyordum. Ben önlerinden geçerken ufak çocuk elindeki kaptaki suyu bana dökmek için uzandı, ben "please" deyince annesi durdurdu. Marketteki işimi bitirdim, tekrar onların dükkanının önüne gittim, "şimdi dök" dedim gülümseyerek. Çocuğun sevinci görülmeye değerdi. Aşağıdaki fotoğraftakiler o şirin çocuk Riu ve annesi :)



devam edecek...

Hiç yorum yok: